14 Nisan 2016 Perşembe

Bir basamak daha

  Bir basamak daha… Huhhhh ha gayret! Nefes alışımın sesini geçtim, kalbimin atışını, tüm damarlarımı hissediyorum. Bu nasıl yokuşlar bu nasıl merdivenler bu nasıl güneş? Burnumdan aldığım oksijen ciğerlerime yetmiyor artık, mecburen ağzımdan da nefes almak zorunda kalıyorum. Islaklıkla kararmış taşlar. Evini yıkıyor sanırım bir teyze sokağa sürüklemiş suları. Suların aktığı sokaktaki ıslak taşın kokusuyla beraber tadını da hissediyorum dilimde. Küflü, ıslak, toz tokuşu ve Mardin’in kendine has o taşının kokusu. Yağmur da yağsa sokakta yıkansa toprak kokamayan şehir! Keşke taş yerine ıslak toprak koksaydı mis gibi ne olurdu sanki?
 Bir basamak daha!  Şu an çocukları dehşet iyi anlıyorum merdivenlerden çıkarkenki o halleri. Mardin’de merdiven çıkarken herkes çocuk bence tabi boyunuz 2 -3 metre değilse! Çocuklar gibi çıkıyoruz merdiveni o kadar geniş ki basışları Sağ ayakla bir basamak sonra sol ayak sağın yanına marş marş! İçimden gülüyorum herhalde bu merdivenler yüzünden ilk adımı hep sağ ayakla çıkıyoruz. Sıcak sıcak sıcak nisan ayında bu ne sıcak sorarım sana ey hava derdin nedir? Neme dair bir tek bir işaret yok. Hatta o kadar nemsiz ki  ellerim birbirine kağıt hışırtısı gibi ses çıkıyor. Krem çantamda mıydı ki? Neyse sonra hallederim.
Sahi tükürük bezlerime ne oldu! Çalışmama kararı mı almışlar eylem mi yapıyorlar. Protesto mu var hücrelerimde anlamadım. Burnumun direği sızlıyor şu an kafam istemsiz bir şekilde sola döndü. Bu çöpü buraya kim koymuş? Ablacım abicim tamam atıyorsunuz anlıyorum, bari iki katlı poşet olsun şu su sızmasın ne olur!
Sağ bacak ha gayret bir basamak daha! Güneş ısıtmakta ısrarcı akşam olacak abi hadi bat. Mardin’e ilk yerleşen adamı asla anlamayacağım. Hayır derdin ne? Niye sessiz sakin ovaya yerleşmiyorsunuz ki? Bu merdiven nedir insan çıkıyor insan!
Kafamı merdivenlere takmaktan çıkarıp etrafa kulak veriyorum kuşlar ötüyor. Ama bir tane ağaç yok e bu sesler nereden geliyor? Gerçi ses efekti de olabilir, milenyum çağındayız sonuçta herşey olabilir. Işınlanma bulundu mu hakikaten ya nerde uçan arabalar? Milenyum çağındayız uçan araba yok merdivenler bir harka. 3 basamak daha bunlar insanlar için hayret!
Bir insan tanesi yok u sokakta? Sola doğru taş duvarın kenarında gölgeden yürümeye devam. Oyyh şükür serinlik. 1 2 3 4 5… 12  basamak. E ama insaf az kaldı ağlayacağım. Allah allah bana ne oluyor böyle, normalde de çıkıyorum böyle merdivenleri bu ne isyankarlık? Cidden bu gün üzerimde? ‘Her şey güzel olacak senle olunca’ şarkısı zihnimden geçecekti ki durduruyorum şu an kendimi yalnızsın ulan ne güzel olacak sessiz sessiz çık merdivenini hadi!
Düşüncelerimde boğulurken fark etmemişim ama şu an serinlik ve gölgenin muhteşem birleşimi olan bir sokaktayım. Oturacağım kimse tutamaz beni. Serin, sessiz ve ıslak taş kokusuna devam. Vay be sokak yıkanmış burada su aktı yıkandı değil ama yıkanmış helal!
Mama! bir çocuk bağırıyor üst katlarda sanırım, kafamı çevirdim baktım ama evin içindeler ki kimseyi göremedim. Anlamsız bir bağırma daha duyuyorum bu sefer annesi sanırım Arapça konuyorlar. Ay kaçma sesi geliyor. İçimden hızlı hızlı daha hızlı diyorum. Yakalanırsa terlik gelecek çünkü.
Serin taşla beraber gölge harka geldi ufaktan kalkalım bakalım. Sol elim duvarda yürüyorum. Yağmur mu yağacak sanki bir damla düştü. Kafamı kaldırıyorum bir bayan çamaşır asıyor. Yumoş kokuyor. Eski moda beyaz perdeler! Vay be büyüdük. Gölge olmayan tek duvardan bir kuşun gölgesi geçiyor. Ses efekti değilmiş. Hayırlı uğurlu olsun.  
-Ne  var ?
-Ahmet banyoda!
Küçük kız bağırarak annesine söylüyor. Ahmet banyodaymış. Ayağım bir anda ıslak kaygan bir şeye bastım  oha oha oha! taşlara tutunmasam merdivenlerden aşağı herhalde başka şekilde inecektim. Kalbim çarpıyor şu an merdivenleri az daha ayaklarımla değil de başka yerlerimle inecektim. Duvarlar iyi ki beton değilsiniz taşsınız yoksa ruhuma el fatiha. Her yer gider borusu. Duvarlardaki sunni sarmaşıklar gibiler. Dallı budaklı her yerdeler. Plastik gri, beyaz borular. Bu gün yıkama günü falan mı? Damın yüzeyini süpürme sesini buradan alıyorum. Sanırım yıkamanın sonuna geliyor abla tüm suyu gidere doğru itiyor. Sular savaşıyor boruda, arada bir iki taş düşüyor borunun içinden. Kumun borudan geçerkenki o pürüzlü sesi. Ben seslere dalmışken arkamdan yağlamayı unuttukları için feryat figan yağlayın diyerek açılan demir bir kapı fark ettim tam kafamı çevirdim ki, kapı anında kapandı. Sanırım rahatsız ettim. E hangi manyak durup boruları izler ki? Zaten boru birazdan aşırı su, taş ve kumdan infilak edecek o yüzden haydi bakalım, yola devam. Sahi nerede bu abbara?
İki adım atıyorum gözüm bir şeye takılıyor. Kahverengi duvarlar mı sağlıyor bunu bilemiyorum. Çarpıcı oluyor sanki. Tam karşımdaki duvarda naneye benzer çılgın isyankar bir bitki. Dağ taş bana sökmez diyen bir havası var. Gülümsetti kerata. Sağ yanımdan jet hızıyla bir kedi kaplan arası bir varlık geçti ben isyankar nanemsiye bakarken. Bu kediler ne yiyor?  Biraz ilerde sağda bir delik var . Giriş mi ki acaba? Buldum. Abbaranın girişi 2  basamak daha. Bu logar kapakları da mübarek sanat eseri. Sallanıyor tahterevalli gibi hazır kimse yokken biraz oynuyorum logarın  üstünde. Kafamı kaldırıp görebildiğim her yer bakıyorum kimse yok oh! Umarım damlarda kimse yoktur.
 Ama gündüz vakti bu ne karanlık bir abbara sol üstte iki üç delik var ama güneş yer değiştirdiği için aydınlanmıyor bile solda birde kapı var önünde sahanlık oluşturmak için merdiveni daraltmışlar hepi topu 60 cm kalmış merdiven. İçimden hiç geçmek gelmiyor fazla tekinsiz. Üstelik abbaranın açısı öyle farklı ki. Şu an aşağı bakıyorum ama herhalde birisi geçse ancak beline kadar görürüm. Sisli havada korku filmi çekimi için iyi set olurmuş derken içimden, abbaradan içeri bakmaya devam ediyorum. Karanlığın içinden koyu kahverengi duvarlara, soldaki kapıya bakıyorum bu evin girişi niye burada diye sonra duvardaki açılmış ışık bacası olmaya çalışan deliklere. Kulaklarıma bir ses geliyor ıslıkla çalınan gerilim müziği sanki…

HÜLYA OLĞAÇ


1 yorum: