Bir basamak daha… Huhhhh ha gayret! Nefes alışımın sesini geçtim, kalbimin atışını, tüm
damarlarımı hissediyorum. Bu nasıl yokuşlar bu nasıl merdivenler bu nasıl
güneş? Burnumdan aldığım oksijen ciğerlerime yetmiyor artık, mecburen ağzımdan
da nefes almak zorunda kalıyorum. Islaklıkla kararmış taşlar. Evini yıkıyor
sanırım bir teyze sokağa sürüklemiş suları. Suların aktığı sokaktaki ıslak
taşın kokusuyla beraber tadını da hissediyorum dilimde. Küflü, ıslak, toz
tokuşu ve Mardin’in kendine has o taşının kokusu. Yağmur da yağsa sokakta
yıkansa toprak kokamayan şehir! Keşke taş yerine ıslak toprak koksaydı mis gibi
ne olurdu sanki?
Bir basamak daha! Şu an çocukları dehşet iyi anlıyorum
merdivenlerden çıkarkenki o halleri. Mardin’de merdiven çıkarken herkes çocuk
bence tabi boyunuz 2 -3 metre değilse! Çocuklar gibi çıkıyoruz merdiveni o
kadar geniş ki basışları Sağ ayakla bir basamak sonra sol ayak sağın yanına
marş marş! İçimden gülüyorum herhalde bu merdivenler yüzünden ilk adımı hep sağ
ayakla çıkıyoruz. Sıcak sıcak sıcak nisan ayında bu ne sıcak sorarım sana ey
hava derdin nedir? Neme dair bir tek bir işaret yok. Hatta o kadar nemsiz
ki ellerim birbirine kağıt hışırtısı
gibi ses çıkıyor. Krem çantamda mıydı ki? Neyse sonra hallederim.
Sahi tükürük bezlerime ne oldu! Çalışmama kararı mı almışlar
eylem mi yapıyorlar. Protesto mu var hücrelerimde anlamadım. Burnumun direği
sızlıyor şu an kafam istemsiz bir şekilde sola döndü. Bu çöpü buraya kim
koymuş? Ablacım abicim tamam atıyorsunuz anlıyorum, bari iki katlı poşet olsun
şu su sızmasın ne olur!
Sağ bacak ha gayret bir basamak daha! Güneş ısıtmakta
ısrarcı akşam olacak abi hadi bat. Mardin’e ilk yerleşen adamı asla
anlamayacağım. Hayır derdin ne? Niye sessiz sakin ovaya yerleşmiyorsunuz ki? Bu
merdiven nedir insan çıkıyor insan!
Kafamı merdivenlere takmaktan çıkarıp etrafa kulak veriyorum
kuşlar ötüyor. Ama bir tane ağaç yok e bu sesler nereden geliyor? Gerçi ses
efekti de olabilir, milenyum çağındayız sonuçta herşey olabilir. Işınlanma
bulundu mu hakikaten ya nerde uçan arabalar? Milenyum çağındayız uçan araba yok
merdivenler bir harka. 3 basamak daha bunlar insanlar için hayret!
Bir insan tanesi yok u sokakta? Sola doğru taş duvarın
kenarında gölgeden yürümeye devam. Oyyh şükür serinlik. 1 2 3 4 5… 12 basamak. E ama insaf az kaldı ağlayacağım. Allah
allah bana ne oluyor böyle, normalde de çıkıyorum böyle merdivenleri bu ne
isyankarlık? Cidden bu gün üzerimde? ‘Her şey güzel olacak senle olunca’
şarkısı zihnimden geçecekti ki durduruyorum şu an kendimi yalnızsın ulan ne
güzel olacak sessiz sessiz çık merdivenini hadi!
Düşüncelerimde boğulurken fark etmemişim ama şu an serinlik
ve gölgenin muhteşem birleşimi olan bir sokaktayım. Oturacağım kimse tutamaz
beni. Serin, sessiz ve ıslak taş kokusuna devam. Vay be sokak yıkanmış burada
su aktı yıkandı değil ama yıkanmış helal!
Mama! bir çocuk bağırıyor üst katlarda sanırım, kafamı
çevirdim baktım ama evin içindeler ki kimseyi göremedim. Anlamsız bir bağırma
daha duyuyorum bu sefer annesi sanırım Arapça konuyorlar. Ay kaçma sesi
geliyor. İçimden hızlı hızlı daha hızlı diyorum. Yakalanırsa terlik gelecek
çünkü.
Serin taşla beraber gölge harka geldi ufaktan kalkalım
bakalım. Sol elim duvarda yürüyorum. Yağmur mu yağacak sanki bir damla düştü.
Kafamı kaldırıyorum bir bayan çamaşır asıyor. Yumoş kokuyor. Eski moda beyaz
perdeler! Vay be büyüdük. Gölge olmayan tek duvardan bir kuşun gölgesi geçiyor.
Ses efekti değilmiş. Hayırlı uğurlu olsun.
-Ne var ?
-Ahmet banyoda!
Küçük kız bağırarak annesine söylüyor. Ahmet banyodaymış. Ayağım
bir anda ıslak kaygan bir şeye bastım oha oha oha! taşlara tutunmasam merdivenlerden
aşağı herhalde başka şekilde inecektim. Kalbim çarpıyor şu an merdivenleri az
daha ayaklarımla değil de başka yerlerimle inecektim. Duvarlar iyi ki beton
değilsiniz taşsınız yoksa ruhuma el fatiha. Her yer gider borusu. Duvarlardaki
sunni sarmaşıklar gibiler. Dallı budaklı her yerdeler. Plastik gri, beyaz
borular. Bu gün yıkama günü falan mı? Damın yüzeyini süpürme sesini buradan
alıyorum. Sanırım yıkamanın sonuna geliyor abla tüm suyu gidere doğru itiyor.
Sular savaşıyor boruda, arada bir iki taş düşüyor borunun içinden. Kumun borudan
geçerkenki o pürüzlü sesi. Ben seslere dalmışken arkamdan yağlamayı unuttukları
için feryat figan yağlayın diyerek açılan demir bir kapı fark ettim tam kafamı
çevirdim ki, kapı anında kapandı. Sanırım rahatsız ettim. E hangi manyak durup
boruları izler ki? Zaten boru birazdan aşırı su, taş ve kumdan infilak edecek o
yüzden haydi bakalım, yola devam. Sahi nerede bu abbara?
İki adım atıyorum gözüm bir şeye takılıyor. Kahverengi
duvarlar mı sağlıyor bunu bilemiyorum. Çarpıcı oluyor sanki. Tam karşımdaki
duvarda naneye benzer çılgın isyankar bir bitki. Dağ taş bana sökmez diyen bir
havası var. Gülümsetti kerata. Sağ yanımdan jet hızıyla bir kedi kaplan arası
bir varlık geçti ben isyankar nanemsiye bakarken. Bu kediler ne yiyor? Biraz ilerde sağda bir delik var . Giriş mi
ki acaba? Buldum. Abbaranın girişi 2
basamak daha. Bu logar kapakları da mübarek sanat eseri. Sallanıyor
tahterevalli gibi hazır kimse yokken biraz oynuyorum logarın üstünde. Kafamı kaldırıp görebildiğim her yer
bakıyorum kimse yok oh! Umarım damlarda kimse yoktur.
Ama gündüz vakti bu
ne karanlık bir abbara sol üstte iki üç delik var ama güneş yer değiştirdiği
için aydınlanmıyor bile solda birde kapı var önünde sahanlık oluşturmak için
merdiveni daraltmışlar hepi topu 60 cm kalmış merdiven. İçimden hiç geçmek
gelmiyor fazla tekinsiz. Üstelik abbaranın açısı öyle farklı ki. Şu an aşağı
bakıyorum ama herhalde birisi geçse ancak beline kadar görürüm. Sisli havada
korku filmi çekimi için iyi set olurmuş derken içimden, abbaradan içeri bakmaya
devam ediyorum. Karanlığın içinden koyu kahverengi duvarlara, soldaki kapıya
bakıyorum bu evin girişi niye burada diye sonra duvardaki açılmış ışık bacası
olmaya çalışan deliklere. Kulaklarıma bir ses geliyor ıslıkla çalınan gerilim
müziği sanki…
HÜLYA OLĞAÇ
her cümlesi bir Hülya Olgaç cümlesi :)
YanıtlaSil