4 Mayıs 2016 Çarşamba

Küçük Cin


Zamanın birinde, bundan çok yıllar önce. Saraylarda padişahların yaşadığı, meydanlarda okların atıldığı, pazarlarda altın sikkelerle alış veriş yapıldığı zamanın birinde... Mezopotamya'da, dağların tepesinde ve eteklerinde kurulmuş  bir şehir varmış. Adı Mardin imiş.  Dışardan bakılırsa kapalı, taşla kapatılmış bir şehirmiş.  Şehre girebilmek için şehrin dört kapılarından biri kullanılırmış. Kapılar yabancı insanları engellemek için yapılmış. Fakat cinleri engellenememiş. Cinler Mardin'e gelip orada yaşarmış. Ortak bir şehirmiş. Evler üst üste yapılmış, çok karışıkmış. Evler sanki cinler tarafından yapılmış. Sokaklar nerden çıkıyor nerede bitiyor bilinmezmiş. Dar sokaklar arasında kaybolabilirmiş. Yolu ararken sanki kendi kabrini aramış gibi olurmuş. Karanlık saatlerde insanlar her yerde yayılan abbaralara girmekten korkarmış. Abbaralar, kitlenirmiş .belki de cinler bunu yaparmış
Mardin'in en tepesinde ünlü bir kale varmış. Kalenin altında kuyular varmış ve Mardin'deki seksen bir akan çeşme hepsi kaledençıkmış. Çeşmeleri yapan cinlerdir. Cinler yerin altından gider, su yolları yapar ve mahallerin içine kadar su gitirirmiş. Cinler hem insanlara yardım edermiş hem de korkuturmuş. Cinlerin arasında küçük bir cin varmış. Küçük cin büyük cinlerin insanlara yardım etmelerine şaşırmış. İnsanları keşfetmeye çıkmış. Su yollarını takip etmiş, takip ederken çeşmerlerin etrafında insanlar toplanmış. Su aldıklarını görmüş ve bir adamın arkasına gitmiş, adam ile eve girmiş ve pencerede oturan bir çocuğu görmüş. Çocuk engelliymiş, yürüyemezmiş. Küçük cin çok üzülmüş ve cocuk ile arkadaş olmak istemiş. Ertesi gün sabah küçük cin, engelli çocuğun yanına gitmiş, ama onu evde bulamamış. Evin etrafını aramış ve çocuğu damda bulmuş. Çocuk gökyüzüne bakarmış ve kendi ile sesli bir şekilde konuşurmuş. Küçük cin çocuğun yanına gitmiş, oturup çocuğu dinlemiş. Çocuk Bugün baharı her yönüyle hissedebiliyorum, kokusuyla, renkleriyle, serinliğiyle ve de sesleriyle" demiş. Çok mutluymuş. Küçük cin çok şaşırmış,çocuk nasıl mutlu olabilirmiş.Çocuklar dışarda uçurtma uçurmuş ve o izlermiş ama onlar gibi mutluymuş. Küçük cin çocuğa " Nasıl mutlu olabilirsin?" diye sormuş. Çocuk " Rüzgarı en iyi hissettiği ve binalardan uzaklaştığı yer olarak görüyor dağı. Zaman geçtikçe artık rüzgar ve hava ile de iletişime geçersin. Rüzgar ile bir bağ kurarsın. Nereden nasıl estiği ve hızı o günkü planının bir parçası ve önemli bir etkeni olurmuş, sen de hissederek yaşarsın, her zaman yaparak değil." diye cevap vermiş. O günden beri arkadaş olmuşlar ve birbirlerini bırakmamışlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder