3 Mayıs 2016 Salı

Düşünce ve İnsan

Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, hem akıl çağıydı, hem aptallık, hem inanç devriydi, hem de kuşku, Aydınlık mevsimiydi, Karanlık mevsimiydi, hem umut baharı, hem de umutsuzluk kışıydı, hem her şeyimiz vardı, hem hiçbir şeyimiz yoktu, hepimiz ya doğruca cennete gidecektik ya da tam öteki yana - sözün kısası, şimdikine öylesine yakın bir dönemdi ki, kimi yaygaracı otoriteler bu dönemin, sadece 'daha' sözcüğü kullanılarak diğerleriyle karşılaştırılabileceğini iddia ederdi.". Kısacası böyle bir günde Mardin çarşısında Mehmet ustanın çarşısının önünden geçerken küçük bir çocuk gördüm. Elinde kırmızı spidermenli çantası ile bir simit vardı. Onu yiyordu. O anda annem aklıma geldi. Neden insanlar duyarsızlaşıyor. Anne oğul neden birbirlerini s tanımamazlıktan geliyorlar. Annem derdi hep, çocuklar aç okula gitmesin diye iştahım olmamasına rağmen kalkıp onlarlakahvaltı ederdim derdi. Sahiden de öyleydi. Bize akşamdan küçücük fırınımızda poğaçalar yapardı. Pişince bir tepsiye koyardı. Sonra parçalardı. Bu esnada Ali amcanın kahvesinin önünde yaşlı bir adam vardı. Üzerinde eski bir palto ile yırtılmış ayakkabısı vardı. Yazın ağacın altında yatardı. Ben onu izleyedururken kendi kendine konuşmaya başladıç Zamanı geçti artık dedi. Ama neyin zamanı? Geçen zaman ne kadarlık bir zaman diliminde? Ne zamandan itibaren geçti? Düşünedurdum bunları. O da dökülmüş dişleri ve buruşmuş yüzüyle devam etti. Ne öyle müşteri kaldı ne de böyle zaman. Sanıım derdi büyüktü. Oturup birkaç kelime konuşmak istedim Ali amcanın dükkanının önündeki merdivende oturarak. Ama o kadar sinirli duruyordu ki yanına yaklaşmaya korktum. Yalnızca onu izledim yüzüme vuran güneşle. Demek ki yaşlı adamd bir şeyler ters gidiyor. Başarılı bir insan olmayı herkes ister ama başarıya ulaşmak için adımlarımızı yerinde ve zamanında atmamız ve her adımın hakkını vermemiz gerekir. Ancak o zaman  belirlediğimiz hedefe ulaşabiliriz.
Sevgi Dağ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder