Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde ,Cinler cirit oynarken
eski Mardin küçelerinde. Bir serçe kanadını kırk katıra yüklettim. Ne az
gittim, ne uz gittim kayalıklardan aşağı düz gittim.Eski zamanlardan develerin
diyarlarının görünür olduğu zamanlarda , ben diyeyim ejderhalar dönemi siz
deyin efsunlu aşıkların dönemi. Tüm medeniyetleri besleyen şefkatli bir annenin
yaşadığı mezopotamya krallıkları dönemi. Doğa ve insanların barışık olduğu bir
dünyanın var olduğu zamanlarda. Mardin diye dağın tepesine kurulmuş nazlı bir
kadın gibi duran bir şehir varmış. Bu şehrin iyi insanlara ve kötü insanlara
gösterdiği yüzü hep farklıymış. Kötü insanlara hep korkutucu, cin hikayeleri
ile dolu tedirgin bir hava sunarmış. İyi insanlara ise şefkatli kollarını açan
bir anne misali insanları uçsuz bucaksız sokaklarında gezintiye çıkarırmış. Eğer
çok iyi bir insan olursan sana kendinden bir parça olan aynı zamanda gecelerin
tek dostu olan ay'ın parçasını da taşıyan ay yüzlü , zümrüt gözlü, selvi boylu,
gül gülüşlü oğlunu tanıştırırmış. Mardin’in oğlu sokaklarla bütünleşir ne zaman
nerde karşına çıkacağı belli olmazmış. Kimi zaman kapanan bir abbarada, kimi
zaman sonsuzluğa davet çıkaran Mezopotamya ya daldığın bir an karşında
belirirmiş. Annesi Mardin babası ay olan bu çocuğun adı Ayızıt’mış. Güzel
insanların güzelliklerini Ayızıt tan alındığı söylenirmiş. Dilden dile hep böyle aktarılmış. Ayızıt'ı gördüğünü
söyleyen insanların kimisi onu 18 yaşında yağız bir geç olarak tarif ediyormuş
kimisi de dünyalar güzeli bakmaya doyamayacağın oturup öpmeye başlasan bıkmadan
yıllarca öpebileceğin 4-5 yaşlarında bir oğlan çocuğu olarak anlatırmış.
Ayızıt'ı görenlerin olmasını çok istedikleri dilekleri gerçek olurmuş. Annesi
Ayızıt’ın insanlara kapılıp gitmesinden ve onu terk edip başka şehirlere
yerleşmesinden çok korkarmış. Çünkü Mardin iyi insanların varlığından emin
olduğu kadar kötü insanların varlığından da haberdarmış. Gündüzleri Mardin’in
taşları hep Ayızıt’ı takip edermiş geceleri ise Mardin uyuduğun da Ay ışığının ulaşabildiği
her yere onunla beraber gidip onu korurmuş.
Her evin Mezopotamya’yı gördüğü bir düzen de Ay’ın ışığı her pencereden
geçip odalara ve küçelerin en dar yerlerine bile süzüldüğü için geceleri uyuyan
Mardin’in taş kabartıları arasında gizlenen kötülüklere engel olması zor
olmuyormuş.
Günlerden bir gün Ayızıt annesinin eteklerinde oyun
oynuyormuş. Bir küçenin duvarından geçip diğer küçeden çıkıyormuş. Bu oyun Ayızıt’ı çok eğlendiriyormuş. Ayızıt’ın
kahkahaları sokaklarda çınlıyormuş. Ama insanlar bu kahkahaları duyamıyormuş.
Enteresandır ki bazı insanlar sebepsiz yere mutlu olduklarını söylediklerinde
bilgeler bunu hep Ayızıt’ın neşesine bağlarlarmış. Ayızıt oyunlarında bu kadar
eğlenirken bazı günler annesi ona seslenirmiş. Mardin oğluna iyilerin yanında
kötülerinde olduğu gösterip onu zamanla eğitiyormuş. Bugün yine o günlerden
biriymiş. Mardin usulca oğlu Ayızıt’a bütün şefkati ve sevgisi ile seslenmeye
başlamış. Küçeler de ki taşların arasında bir damar gibi dolaşan topraklardan
sesler yükselmeye başlamış. ‘Gül gülüşlü evladım , Oğlummmmmmmm ,
Ayızıtttttttt, Annesinin küçelerine hayat veren yavrum gel seni bir yere
götüreceğim ‘. Ayızıt’ın kahkahaları kesilmiş birden ve tamam annecim nereye
gideceğiz diye cevap vermiş. Ayızıt çok akıllı Mardin ve Ay’ı hiç kırmayan
yüreği saf iyilikten bir kuyu gibiymiş. Art niyetin ne olduğuna dair hiçbir
bilgisi dahi yokmuş. Mardin Ayızıt’ın bu durumundan ötürü belli zamanlarda onu
çağırıp kötü insanların varlığını gösteriyormuş. Annesinin Ayızıt’a
seslenmesiyle küçeler de ki duvarların taşları birbirinden uzaklaşmaya
başlamış. Taşlar Ayızıt yanlarına geldiği için çok mutlu olmuşlar. Ayrı ayrı
Ayızıt’a seslenmeye başlamışlar ‘ hoş geldin , hoş geldin, seni çok özledik,
hiç gitme, beraber oyunlar oynayalım’ sesleri yükselmiş. Ayızıt’ın aydan parlak yüzünde güneşten daha sıcak bir
tebessüm oluşmaya başlamış. Bu sıcak güneşten bir parça olan gülüşüyle taşların
hepsine teşekkür edercesine teker teker
el sürüp annesinin ona açtığı uzun
ışıktan gözleri kamaştıran, taşların arasından çıkan yeşillerin güzellik, su ve
kuş sesleri eşliğinde bu huzurlu ve ferah yolda annesinin istediği yolda
ilerlemeye devam ediyormuş. Birden soğuk bir esinti ile ürpermeye başlamış. Az
gitmiş uz gitmiş yolun sonuna daha da yaklaşmış. Yolun başında olan aydınlık,
huzurlu ve ferah hava yerini tedirgin, tüyleri ürperten, sessizliğe
bırakmışmış. Ayızıt her adımda neşesinden ve enerjisinden ben diyeyim yüz siz
deyin bin deve yükü ile enerji kaybetmeye başlamış. Ayızıt Mardin’e titrek bir
ses ile ‘ korkuyorum anne daha fazla ileri gitmek istemiyorum, oyun oynamak
istiyorum ’ diye seslenmeye başlamış. Mardin oğluna ‘ korkma oğlum sen hep
içimdesin sana bir şey olmasına izin vermem’ diyerek Ayızıt’ın korkusunu almış.
Ayızıt korkusunu geride bırakarak daha emin adımlar ile sona gelmiş. Az gitmiş
uz gitmiş, arpa boyu dünyanın sonuna varmış olsa da yolun sonunu getirmeyi
bilmiş. Yolun sonunda Annesi Ayızıt’a eğil diye seslenmiş. Ayızıt eğildiğinde
karşısında bir oyuk görmüş. Oyuktan dışarı baktığında karanlık bir mağara,
Mağaranın içinde iyilik en son yüreğine uğradığında çocuk olan insanlar görmüş.
Mağarada ki insanların müsrif, gamsız, çıkarlarından başka bir dünyayı
tanımadıklarını annesi Ayızıt’a anlatmaya başlamış. Devam etmiş ‘ oğlum sen sen
ol kötü insanlar ile arkadaşlık yapma. Onlar kömür iyi insanlar süt gibidir.
Bir kere tozları üstüne düşerse anında içinde yayılmaya başlar. Sen sen ol
kötülerden uzak dur evladım’ demiş. Ayızıt bunun üzerine Mardin’e tamam annecim
şüphen olmasın kendimi de iyi insanları da kötülerden koruyacağım demiş.
Günlerden bir gün Ayızıt annesinin şefkatli küçelerinde oyun oynarken birden
canı sıkkın olan yüzüne bin yıldır tebessüm yaklaşmamış gibi bir yüzü olan bir
genç görür ve Ayızıt’ın dikkatini oldukça çeker bu. Ayızıt bu gence doğru
yönelmeye başlar annesi hayır Ayızıt gitme. Sadece belli zamanlarda insanlarla
karşılaşabilirsin. Ayızıt dinlemez ve hızlı adımlar ile gence doğru ilerlemeye
başlamış. Annesi onu engellemek için yoluna birden bir duvar çıkarmış ama Ayızıt
duvarlardan geçebiliyordu annesi bunu unutmuş Ayızıt yolundan ve düşüncesinden
vazgeçmeden gencin yanına varmış. Seslenmiş Ayızıt gence sen kimsin, seni
buralarda hiç görmedim , yüzün neden bu kadar asık, bir derdin varsa söyle
elimden geleni yaparım. Ayızıt bütün iyi niyetiyle genç adamdan cevabını
bekliyormuş. Ama Ayızıt’ın duymadığı bir şekilde genç adam kendi içinde
konuşuyormuş aslında. Oh be nihayet şu Mardin’in çocuğumu dur nedir her ne bela
herifse sonunda buldum onu. Hahahahahaaa demişlerdi de inanmamıştım gerçekten de saf ve
temkinsiz biri. Üzgün birini görünce dayanamıyor demişlerdi de inanmamıştım.
Şimdi görelim bakalım Mardin sen miydin beni abbaraya kapatıp korku dolu
zamanlar yaşatan. Senin yüzünden hasret kaldım kendi şehrimde dilediğim gibi
yaşamaya. Sen de Ayızıt’ın dan ayrıl da görelim dünyanın sonu yakın mıymış uzak
mıymış. Kendi içinde sinsi bir hesap içinde olan genç adam birden kafasını
kaldırıp Ayızıt’a bakıp canım çok sıkılıyor oyun oynayacak hiç arkadaşım yok
hiç sevmiyorum Mardin’i deyince Ayızıt birden hayır annem çok eğlenceli ve
neşeli demiş. Ayızıt birden yanlış bir şey söylediğini anlayıp bir adım geriye
doğru atmış. Bu laf üzerine genç anlamış gerçekten Mardin’in oğluymuş deyip
içinden konuşmuş. Genç hiç duymazlıktan gelip ne dedin anlamadım demiş. Ayızıt
gerçekten duymadığını sanıp gence doğru yaklaşıp üzülme ben seninle oynarım
demiş. Genç sinsice bir gülüş atıp oyun oynamaya başlamışlar, içinden zamanı
gelince seni alıp götüreceğim annen de yaşayacak acı ne demekmiş o da
anlayacak. Kin ve nefret dolu yüreğiyle Ayızıt’ı bir şekilde oyunları ile kandırıp
kendini iyi bir insan olarak gösteriyor. Saatler, günler, aylar birbirini kovalarken
birden bire genç ortaya bir fikir atar Ayızıt hep Mardin de oynuyor gel bu
sefer başka bir şehirde oynayalım her yerde oyun oynamanın tadı farklıymış öyle
derler demiş. Bu fikir Ayızıt’a çok cazip gelmiş ama içinde Mardin’e karşı
sahiplik duygusunda ufak bir ekmek kırıntısı kadar da olsa duygu taneleri
kalmış. Ayızıt gence anneme sormalıyım sonra konuşalım demiş. Bunun üzerine genç
hayır Ayızıt söyleme gizli gizli gitmek daha heycanlı olur demiş. Ayızıt süt
misali bir kere karışmış içine kömür parçaları yüreği her ne kadar yok dese de
aklı fikri hep bu gençle beraber evet diyormuş. Ayızıt gencin fikrini kabul
edip bir gece vakti annesi uyurken babasının ışığının değmediği yerlerden
usulca uzaklaşıp koşar adımlar ile annesinden ,Mardin’den uzaklaşmaya başlamış.
Koşarken bir an durmuş içinden bir şeylerden uzaklaşıyormuş gibi gelmiş ama
genç duraksamasının uzun sürmesine izin vermeden kolundan tutup koşmaya devam
etmişler. Yavaş yavaş tepelerin ardından güneş yükselmeye başlamış. Ayızıt
sanki şimdiden pişman gibiymiş içinden ah şimdi şehrimden olsaydım annemle
beraber neşeli neşeli uyanırdım , babam bize çok güzel bir gün bırakırdı demiş.
Ayızıt’ın yüzünde ki pişmanlık kırıntısını gören genç bu duyguya son vermek
için hemen oyun oynayalım bakalım burada oyun oynamak nasılmış demeye başlamış
ve başlamışlar oyun oynamaya. Bu sırada güneşin doğuşuyla Ayızıt’ın dediği gibi
annesi de uyanmaya başlamış. Annesi uyanır uyanmaz her sabah olduğu gibi bu
sabah ta yavrusunu, Ayızıt’ı hafif bir rüzgarla öpüp uyandırmak için tüm
küçelerinde onu aradı ama bulamadı. Tüm taşları ve taşlarının arasında ki
topraklar ile beraber bağırarak Ayızıııııııııııııııııııııııııııııııııııııııtt
demiş. Bu çığlığıyla gökyüzü titremiş. Bir an Ayızıt bu çığlığı duyar gibi ama
kötü genç kulak asmasına izin vermemiş. Akşam çöktüğünde babası Ay Ayızıt’ı
görememiş uyandırmış ve seslenmiş ‘ Ey geceleri gökyüzünde oluşumun nedeni uyan
, uyan ve söyle nerede biricik oğlumuz Ayızıt’ım nerede Mardin’in tüm şehrin
sokaklarında sel olmuşçasına ağlayarak cevap vermiş Gittiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii
engel olamadım kötü arkadaşlıklar edinmesine demiş. Ay bunun üzerine gece onu
kollayamadığı için suçu kendinde bulmuş ve gidip bir bulutun arkasına
saklanarak ağlamaya başlamış. Ay’ın göz yazları buluttan süzülerek aşağı Mardin’in
üstüne damlamaya başlamış. Tüm insanlar yağmur yağdığını sanıyormuş ama aslında
bu Ayızıt için babasının döktüğü gözyaşlarıymış. Artık Mardin de yaşayan hiç
kimse sebepsiz yere mutlu olamıyormuş hatta mutlu olan insanlara denk gelmek
imkansız gibi olmuş. Bunlar ola durmuş bu şehir de öteki diyarda ise Ayızıt
oyunlardan eskisi gibi keyif alamadığını fark etmeye başlamış. Genç amacına
ulaştığı için artık Ayızıt’ı artık takmıyormuş. Ayızıt çok pişmanmış. Bir gece
dışarı çıkarak babasına pişman olduğunu söylemeye karar vermiş. Ama gökyüzüne
baktığında babasını hiçbir yerde görememiş. Aramış gitmiş, gitmiş, dağları
tepeleri hep gerisinde bırakmış ama babası yokmuş. Yaptığının ne kadar kötü bir
şey olduğunu yeni yeni anlamaya başlamış. Pişmanlığı yeryüzündeki her zerreciği
kaplayacak kadar büyükmüş. Ama artık olan olmuştur ve Ayızıt’a babası küsmüş,
eve gidecek yüzü yokmuş. Ayızıt Kötü gençten uzaklaşıp günlerce düşünmeye
başlar sonunda aklına annesine verdiği söz gelir. ‘ kendimi ve bütün iyileri
kötülerden koruyacağım’ bu sözünü hatırlayınca yüzünü aylar sonra hafif bir
gülümseme kaplar. o kadar uzun süredir gülmemiş ki minik gülüşü yaparken çene
kasları zorlanmış. Ayızıt birden ok gibi yerinden fırlayıp ayağa kalkıp gün Af
dileme günüdür deyip elinden geldiğince iyi olmak ve insanları kötülerden
koruyacağına dair söz vermiş. Ayızıt eskisi gibi darda olan insanların
yardımına yetişip kötü insanları iyilerden uzaklaştırmaya başlamış. Bir gün bir
tepede annesini ve hafif gören bir yerde otururken birden hava kaldırmış kafasını
ve gökyüzünde babasını görmüş. Dünyalar Ayızıt’ın olmuş sevinçten öyle bir
kahkaha atmış ki tüm dünya bir an neşeyle kaplanmış. Hızla eve doğru koşmaya
başlamış. Duvarlardan dağlardan ovalardan geçip annesine ulaşmış. Annesinin
eteğine gelince seslenmeye başlamış. Anne , oğlun geldi, Anne Ayızıt’ın geldi
bana içine girmem için izin ver anne seni çok özledim. Demeye başlamış. Mardin heycandan
taşları birbirinin üstünden kaymış ‘canım oğluuuuuuuuuuumm’ diye cevap vermiş.
Çok üzgünüm anne pişmanım, beni affet demiş Ayızıt annesi Affettim oğlum bunca
zamandır ara ara sana öğrettiğim şeyi yaşayarak öğrenmek gerekiyormuş. Bir daha
büyüklerin sözünden çıkıp kötülerle arkadaşlık etme demiş. Ayazıt tamam
anneeeeeecim deyip annesinin küçelerinde , annesinin derinliklerine doğru
ilerleyip hasret gidermeye ve eskisi
gibi bir aile olmaya devam etmişler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder