11 Mayıs 2016 Çarşamba

Ayızıt , Mardin ve Ay

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde ,Cinler cirit oynarken eski Mardin küçelerinde. Bir serçe kanadını kırk katıra yüklettim. Ne az gittim, ne uz gittim kayalıklardan aşağı düz gittim.Eski zamanlardan develerin diyarlarının görünür olduğu zamanlarda , ben diyeyim ejderhalar dönemi siz deyin efsunlu aşıkların dönemi. Tüm medeniyetleri besleyen şefkatli bir annenin yaşadığı mezopotamya krallıkları dönemi. Doğa ve insanların barışık olduğu bir dünyanın var olduğu zamanlarda. Mardin diye dağın tepesine kurulmuş nazlı bir kadın gibi duran bir şehir varmış. Bu şehrin iyi insanlara ve kötü insanlara gösterdiği yüzü hep farklıymış. Kötü insanlara hep korkutucu, cin hikayeleri ile dolu tedirgin bir hava sunarmış. İyi insanlara ise şefkatli kollarını açan bir anne misali insanları uçsuz bucaksız sokaklarında gezintiye çıkarırmış. Eğer çok iyi bir insan olursan sana kendinden bir parça olan aynı zamanda gecelerin tek dostu olan ay'ın parçasını da taşıyan ay yüzlü , zümrüt gözlü, selvi boylu, gül gülüşlü oğlunu tanıştırırmış. Mardin’in oğlu sokaklarla bütünleşir ne zaman nerde karşına çıkacağı belli olmazmış. Kimi zaman kapanan bir abbarada, kimi zaman sonsuzluğa davet çıkaran Mezopotamya ya daldığın bir an karşında belirirmiş. Annesi Mardin babası ay olan bu çocuğun adı Ayızıt’mış. Güzel insanların güzelliklerini Ayızıt tan alındığı söylenirmiş. Dilden dile  hep böyle aktarılmış. Ayızıt'ı gördüğünü söyleyen insanların kimisi onu 18 yaşında yağız bir geç olarak tarif ediyormuş kimisi de dünyalar güzeli bakmaya doyamayacağın oturup öpmeye başlasan bıkmadan yıllarca öpebileceğin 4-5 yaşlarında bir oğlan çocuğu olarak anlatırmış. Ayızıt'ı görenlerin olmasını çok istedikleri dilekleri gerçek olurmuş. Annesi Ayızıt’ın insanlara kapılıp gitmesinden ve onu terk edip başka şehirlere yerleşmesinden çok korkarmış. Çünkü Mardin iyi insanların varlığından emin olduğu kadar kötü insanların varlığından da haberdarmış. Gündüzleri Mardin’in taşları hep Ayızıt’ı takip edermiş geceleri ise Mardin uyuduğun da Ay ışığının ulaşabildiği her yere onunla beraber gidip onu korurmuş.  Her evin Mezopotamya’yı gördüğü bir düzen de Ay’ın ışığı her pencereden geçip odalara ve küçelerin en dar yerlerine bile süzüldüğü için geceleri uyuyan Mardin’in taş kabartıları arasında gizlenen kötülüklere engel olması zor olmuyormuş.

Günlerden bir gün Ayızıt annesinin eteklerinde oyun oynuyormuş. Bir küçenin duvarından geçip diğer küçeden çıkıyormuş. Bu oyun  Ayızıt’ı çok eğlendiriyormuş. Ayızıt’ın kahkahaları sokaklarda çınlıyormuş. Ama insanlar bu kahkahaları duyamıyormuş. Enteresandır ki bazı insanlar sebepsiz yere mutlu olduklarını söylediklerinde bilgeler bunu hep Ayızıt’ın neşesine bağlarlarmış. Ayızıt oyunlarında bu kadar eğlenirken bazı günler annesi ona seslenirmiş. Mardin oğluna iyilerin yanında kötülerinde olduğu gösterip onu zamanla eğitiyormuş. Bugün yine o günlerden biriymiş. Mardin usulca oğlu Ayızıt’a bütün şefkati ve sevgisi ile seslenmeye başlamış. Küçeler de ki taşların arasında bir damar gibi dolaşan topraklardan sesler yükselmeye başlamış. ‘Gül gülüşlü evladım , Oğlummmmmmmm , Ayızıtttttttt, Annesinin küçelerine hayat veren yavrum gel seni bir yere götüreceğim ‘. Ayızıt’ın kahkahaları kesilmiş birden ve tamam annecim nereye gideceğiz diye cevap vermiş. Ayızıt çok akıllı Mardin ve Ay’ı hiç kırmayan yüreği saf iyilikten bir kuyu gibiymiş. Art niyetin ne olduğuna dair hiçbir bilgisi dahi yokmuş. Mardin Ayızıt’ın bu durumundan ötürü belli zamanlarda onu çağırıp kötü insanların varlığını gösteriyormuş. Annesinin Ayızıt’a seslenmesiyle küçeler de ki duvarların taşları birbirinden uzaklaşmaya başlamış. Taşlar Ayızıt yanlarına geldiği için çok mutlu olmuşlar. Ayrı ayrı Ayızıt’a seslenmeye başlamışlar ‘ hoş geldin , hoş geldin, seni çok özledik, hiç gitme, beraber oyunlar oynayalım’ sesleri yükselmiş. Ayızıt’ın  aydan parlak yüzünde güneşten daha sıcak bir tebessüm oluşmaya başlamış. Bu sıcak güneşten bir parça olan gülüşüyle taşların hepsine teşekkür edercesine  teker teker el sürüp annesinin  ona açtığı uzun ışıktan gözleri kamaştıran, taşların arasından çıkan yeşillerin güzellik, su ve kuş sesleri eşliğinde bu huzurlu ve ferah yolda annesinin istediği yolda ilerlemeye devam ediyormuş. Birden soğuk bir esinti ile ürpermeye başlamış. Az gitmiş uz gitmiş yolun sonuna daha da yaklaşmış. Yolun başında olan aydınlık, huzurlu ve ferah hava yerini tedirgin, tüyleri ürperten, sessizliğe bırakmışmış. Ayızıt her adımda neşesinden ve enerjisinden ben diyeyim yüz siz deyin bin deve yükü ile enerji kaybetmeye başlamış. Ayızıt Mardin’e titrek bir ses ile ‘ korkuyorum anne daha fazla ileri gitmek istemiyorum, oyun oynamak istiyorum ’ diye seslenmeye başlamış. Mardin oğluna ‘ korkma oğlum sen hep içimdesin sana bir şey olmasına izin vermem’ diyerek Ayızıt’ın korkusunu almış. Ayızıt korkusunu geride bırakarak daha emin adımlar ile sona gelmiş. Az gitmiş uz gitmiş, arpa boyu dünyanın sonuna varmış olsa da yolun sonunu getirmeyi bilmiş. Yolun sonunda Annesi Ayızıt’a eğil diye seslenmiş. Ayızıt eğildiğinde karşısında bir oyuk görmüş. Oyuktan dışarı baktığında karanlık bir mağara, Mağaranın içinde iyilik en son yüreğine uğradığında çocuk olan insanlar görmüş. Mağarada ki insanların müsrif, gamsız, çıkarlarından başka bir dünyayı tanımadıklarını annesi Ayızıt’a anlatmaya başlamış. Devam etmiş ‘ oğlum sen sen ol kötü insanlar ile arkadaşlık yapma. Onlar kömür iyi insanlar süt gibidir. Bir kere tozları üstüne düşerse anında içinde yayılmaya başlar. Sen sen ol kötülerden uzak dur evladım’ demiş. Ayızıt bunun üzerine Mardin’e tamam annecim şüphen olmasın kendimi de iyi insanları da kötülerden koruyacağım demiş. Günlerden bir gün Ayızıt annesinin şefkatli küçelerinde oyun oynarken birden canı sıkkın olan yüzüne bin yıldır tebessüm yaklaşmamış gibi bir yüzü olan bir genç görür ve Ayızıt’ın dikkatini oldukça çeker bu. Ayızıt bu gence doğru yönelmeye başlar annesi hayır Ayızıt gitme. Sadece belli zamanlarda insanlarla karşılaşabilirsin. Ayızıt dinlemez ve hızlı adımlar ile gence doğru ilerlemeye başlamış. Annesi onu engellemek için yoluna birden bir duvar çıkarmış ama Ayızıt duvarlardan geçebiliyordu annesi bunu unutmuş Ayızıt yolundan ve düşüncesinden vazgeçmeden gencin yanına varmış. Seslenmiş Ayızıt gence sen kimsin, seni buralarda hiç görmedim , yüzün neden bu kadar asık, bir derdin varsa söyle elimden geleni yaparım. Ayızıt bütün iyi niyetiyle genç adamdan cevabını bekliyormuş. Ama Ayızıt’ın duymadığı bir şekilde genç adam kendi içinde konuşuyormuş aslında. Oh be nihayet şu Mardin’in çocuğumu dur nedir her ne bela herifse sonunda buldum onu. Hahahahahaaa  demişlerdi de inanmamıştım gerçekten de saf ve temkinsiz biri. Üzgün birini görünce dayanamıyor demişlerdi de inanmamıştım. Şimdi görelim bakalım Mardin sen miydin beni abbaraya kapatıp korku dolu zamanlar yaşatan. Senin yüzünden hasret kaldım kendi şehrimde dilediğim gibi yaşamaya. Sen de Ayızıt’ın dan ayrıl da görelim dünyanın sonu yakın mıymış uzak mıymış. Kendi içinde sinsi bir hesap içinde olan genç adam birden kafasını kaldırıp Ayızıt’a bakıp canım çok sıkılıyor oyun oynayacak hiç arkadaşım yok hiç sevmiyorum Mardin’i deyince Ayızıt birden hayır annem çok eğlenceli ve neşeli demiş. Ayızıt birden yanlış bir şey söylediğini anlayıp bir adım geriye doğru atmış. Bu laf üzerine genç anlamış gerçekten Mardin’in oğluymuş deyip içinden konuşmuş. Genç hiç duymazlıktan gelip ne dedin anlamadım demiş. Ayızıt gerçekten duymadığını sanıp gence doğru yaklaşıp üzülme ben seninle oynarım demiş. Genç sinsice bir gülüş atıp oyun oynamaya başlamışlar, içinden zamanı gelince seni alıp götüreceğim annen de yaşayacak acı ne demekmiş o da anlayacak. Kin ve nefret dolu yüreğiyle Ayızıt’ı bir şekilde oyunları ile kandırıp kendini iyi bir insan olarak gösteriyor. Saatler, günler, aylar birbirini kovalarken birden bire genç ortaya bir fikir atar Ayızıt hep Mardin de oynuyor gel bu sefer başka bir şehirde oynayalım her yerde oyun oynamanın tadı farklıymış öyle derler demiş. Bu fikir Ayızıt’a çok cazip gelmiş ama içinde Mardin’e karşı sahiplik duygusunda ufak bir ekmek kırıntısı kadar da olsa duygu taneleri kalmış. Ayızıt gence anneme sormalıyım sonra konuşalım demiş. Bunun üzerine genç hayır Ayızıt söyleme gizli gizli gitmek daha heycanlı olur demiş. Ayızıt süt misali bir kere karışmış içine kömür parçaları yüreği her ne kadar yok dese de aklı fikri hep bu gençle beraber evet diyormuş. Ayızıt gencin fikrini kabul edip bir gece vakti annesi uyurken babasının ışığının değmediği yerlerden usulca uzaklaşıp koşar adımlar ile annesinden ,Mardin’den uzaklaşmaya başlamış. Koşarken bir an durmuş içinden bir şeylerden uzaklaşıyormuş gibi gelmiş ama genç duraksamasının uzun sürmesine izin vermeden kolundan tutup koşmaya devam etmişler. Yavaş yavaş tepelerin ardından güneş yükselmeye başlamış. Ayızıt sanki şimdiden pişman gibiymiş içinden ah şimdi şehrimden olsaydım annemle beraber neşeli neşeli uyanırdım , babam bize çok güzel bir gün bırakırdı demiş. Ayızıt’ın yüzünde ki pişmanlık kırıntısını gören genç bu duyguya son vermek için hemen oyun oynayalım bakalım burada oyun oynamak nasılmış demeye başlamış ve başlamışlar oyun oynamaya. Bu sırada güneşin doğuşuyla Ayızıt’ın dediği gibi annesi de uyanmaya başlamış. Annesi uyanır uyanmaz her sabah olduğu gibi bu sabah ta yavrusunu, Ayızıt’ı hafif bir rüzgarla öpüp uyandırmak için tüm küçelerinde onu aradı ama bulamadı. Tüm taşları ve taşlarının arasında ki topraklar ile beraber bağırarak Ayızıııııııııııııııııııııııııııııııııııııııtt demiş. Bu çığlığıyla gökyüzü titremiş. Bir an Ayızıt bu çığlığı duyar gibi ama kötü genç kulak asmasına izin vermemiş. Akşam çöktüğünde babası Ay Ayızıt’ı görememiş uyandırmış ve seslenmiş ‘ Ey geceleri gökyüzünde oluşumun nedeni uyan , uyan ve söyle nerede biricik oğlumuz Ayızıt’ım nerede Mardin’in tüm şehrin sokaklarında sel olmuşçasına ağlayarak cevap vermiş Gittiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii engel olamadım kötü arkadaşlıklar edinmesine demiş. Ay bunun üzerine gece onu kollayamadığı için suçu kendinde bulmuş ve gidip bir bulutun arkasına saklanarak ağlamaya başlamış. Ay’ın göz yazları buluttan süzülerek aşağı Mardin’in üstüne damlamaya başlamış. Tüm insanlar yağmur yağdığını sanıyormuş ama aslında bu Ayızıt için babasının döktüğü gözyaşlarıymış. Artık Mardin de yaşayan hiç kimse sebepsiz yere mutlu olamıyormuş hatta mutlu olan insanlara denk gelmek imkansız gibi olmuş. Bunlar ola durmuş bu şehir de öteki diyarda ise Ayızıt oyunlardan eskisi gibi keyif alamadığını fark etmeye başlamış. Genç amacına ulaştığı için artık Ayızıt’ı artık takmıyormuş. Ayızıt çok pişmanmış. Bir gece dışarı çıkarak babasına pişman olduğunu söylemeye karar vermiş. Ama gökyüzüne baktığında babasını hiçbir yerde görememiş. Aramış gitmiş, gitmiş, dağları tepeleri hep gerisinde bırakmış ama babası yokmuş. Yaptığının ne kadar kötü bir şey olduğunu yeni yeni anlamaya başlamış. Pişmanlığı yeryüzündeki her zerreciği kaplayacak kadar büyükmüş. Ama artık olan olmuştur ve Ayızıt’a babası küsmüş, eve gidecek yüzü yokmuş. Ayızıt Kötü gençten uzaklaşıp günlerce düşünmeye başlar sonunda aklına annesine verdiği söz gelir. ‘ kendimi ve bütün iyileri kötülerden koruyacağım’ bu sözünü hatırlayınca yüzünü aylar sonra hafif bir gülümseme kaplar. o kadar uzun süredir gülmemiş ki minik gülüşü yaparken çene kasları zorlanmış. Ayızıt birden ok gibi yerinden fırlayıp ayağa kalkıp gün Af dileme günüdür deyip elinden geldiğince iyi olmak ve insanları kötülerden koruyacağına dair söz vermiş. Ayızıt eskisi gibi darda olan insanların yardımına yetişip kötü insanları iyilerden uzaklaştırmaya başlamış. Bir gün bir tepede annesini ve hafif gören bir yerde otururken birden hava kaldırmış kafasını ve gökyüzünde babasını görmüş. Dünyalar Ayızıt’ın olmuş sevinçten öyle bir kahkaha atmış ki tüm dünya bir an neşeyle kaplanmış. Hızla eve doğru koşmaya başlamış. Duvarlardan dağlardan ovalardan geçip annesine ulaşmış. Annesinin eteğine gelince seslenmeye başlamış. Anne , oğlun geldi, Anne Ayızıt’ın geldi bana içine girmem için izin ver anne seni çok özledim. Demeye başlamış. Mardin heycandan taşları birbirinin üstünden kaymış ‘canım oğluuuuuuuuuuumm’ diye cevap vermiş. Çok üzgünüm anne pişmanım, beni affet demiş Ayızıt annesi Affettim oğlum bunca zamandır ara ara sana öğrettiğim şeyi yaşayarak öğrenmek gerekiyormuş. Bir daha büyüklerin sözünden çıkıp kötülerle arkadaşlık etme demiş. Ayazıt tamam anneeeeeecim deyip annesinin küçelerinde , annesinin derinliklerine doğru ilerleyip  hasret gidermeye ve eskisi gibi bir aile olmaya devam etmişler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder